Mevsimlerden sonbahardı. Sakin bir uğultu vardı dışarıda. Yapraklarda hışırdamaya başlamıştı. Dinlenmek için uzanmış, kahvemi koymuş, bir lokmalık tatlı kurabiyelerimden yiyordum.
“Bir lokmada sen ister misin?” dedim, istedi.
Kurabiyesini aldı, yanıma uzandı. Yaprakları ve bitmek bilmeyen hüznü düşünüyordu. Yanımda duran kahve fincanına meyil ettim. Küçük bir yudum aldım. Fincanı sehpaya uzatırken, boynuna kahve damladı. İşaret parmağının ucuyla göğüslerinin arasından süzülen damlayı almak için hamle yaptı. Elini tuttum, kenara ittim. Gözlerinin içine baktım ve bedeninde yolculuğa çıkan o damlanın peşine takıldım. İlerledikçe yapraklar daha çok hışırdıyor diye düşündüm. Bana doğru döndü, başını bana doğru eğdi, kahvenin o keskin kokusu, burnuma değene kadar takip ettim bende.
“Bizimle gelmek ister misin?” dedim,istedi.
Başlarda küçük bir damlaydı. Zaman geçtikçe, bir nehir gibi kıvrıldı vücudunda. Minik bulutların yağmur olup, üzerime çiselediğini hissediyordum.
Şemsiyeyi hiç sevmezdim, o da sevmezmiş.
“Islanmak ister misin?” dedim, istedi.
Ayağa kalktı, elini uzattı. Beni bir yere götürmek istiyormuş.
“Gelmek ister misin?” dedi.
“Damlayı takip et dedim!” ona…
Çok sevdim. Seslendirme ile de güzel olmuş.
Çok naziksiniz her zaman ki gibi ?