Büyük tarlalar, çölün ortası gibidir.
Saçları sararmış korkuluklar,
susuzluktan yıkılmış gökyüzü,
ve korkusuz kargaların nöbet tuttuğu,
bir çöl gibi!
Hasat zamanı, çiftçinin gıcırtılı sesi duyulur.
Biraz country!
Biraz folk!
Ama hafif köylü.
Bir kaç köylüyü ziyan eden,
kocaman başaklar savrulur çöle doğru.
Son konserine hazırlanan, rahatsız böcekler çıkar sahneye.
Sadece karanlıkta serinlersiniz.
Ve güneşe maruz kalmış eserler, güzel seslendirilir.
Biraz çiftlik havası.
Biraz yorgunluk ama yaşanmışlık vardır.
Günün sonuna doğru anlarsınız. Hayat neymiş, ne değilmiş.
Aslında varlığından bile emin olamadığınız bir tarlaya,
her gün bekçilik edersiniz.
Yabani otlar vardır arazide.
Verimli bir toprak, verimsiz tozları.
Yırtıcı hayvanlar ve çakallar.
Çaresiz, birazda asalaklar.
Hepsi ile tanışırsınız.
Tabi eğer çiftçi iseniz bir kısmıyla.
Çünkü çiftçilerin gözü mahsuldedir.
Koskoca tarlayı çöle çevirirler. Sırf bu yüzden!
Peki, burada herkesi tanıyan kimdir dersiniz?
Saçları süpürge olmuş korkuluk mu?
Kadın kadar verimli tarla olabilir mi?
Yoksa çölün ortasındaki tarla mı desek?
Belkide herkesi tanıyan anlatıyordur. Size bunları!
Büyük tarlalar yeşeren her şeyi kaybederler.
Çünkü onlara hayat verenin,
yerin altında olduğuna inanırlar!
Güzel fikir değil mi?
Düşünsenize, gün yüzüne çıkan her şey kayıptır!
Bunu en iyi, çiftçi bilir aslında.
Yeryüzünün simsarı, tarlanın da sahibidir.
Bu yüzden, büyük tarlalar çölün ortası gibidir!
Korkuluklara dadanan, siyah kuşlar gibi.
Gökyüzüne uzanan yeşil parmaklar ve onları budayan çiftçi gibi.
Aslında varlığından bile emin olamadığınız tarlaya,
her gün bekçilik edersiniz!
Not : Anlatacağından eminsen, hangi kelimeleri seçtiğin önemsizdir!