Üç gündür beni takip ediyordu. Gölgesi siyah dolabın üstüne uzanmış, baştan çıkarıcı kokusu mevsimi değiştirirken, beni böyle gizlice takip etmesi oldukça sıra dışıydı.
Kim olduğunu bilmiyordum. Onu tanıyamıyordum. Kimseyi göremiyordum. Bazen ayak seslerini tanımlayamadığım için hızla arkamı dönüyordum ama kimsecikler yoktu.
Fotokopi makinesinde çoğaltılmış hayaller kuruyordum. Çok çalışmaktan dolayı bu durumda olabilirdim ama o koku çok tanıdıktı.
Randevu defterimde bazı boşluklar yaratmaya başladım. Sanki aniden saldırıya uğrayacakmış gibi hissediyordum. Çalışma masasının üstü derli toplu olsun diye fanteziler kuruyordum.
Çayımı yudumlarken birden bire dalmalar, çalışırken yapılan saçma sapan hatalar, git gide artmaya başlamıştı.
Taciz edildiğimi hissederken gülümsüyordum. Penceremin kenarında ışık oyunları olduğunda ürperiyordum. Gittikçe hassas olmaya ve telaşlanmaya başlamıştım.
Mavi kurdelalı, üstünde adım yazan zarfı açarken, gizli hayranımdan, mesaj geldi sanıyordum.
Sadece şirinlik yapmak istemişlerdi.
Bir gün saat 15:00 civarı ofisimde toplantı notlarıyla ilgilenirken kapı gıcırdayarak birden bire açılıverdi.
Bedeninden önce süzülen kokusu, odanın ortasında duran ve ölmek üzere olan çiçeğe can verince, anladım ki artık zamanı gelmişti.
- Hey sen!
-
………….
Küçük bir rüzgar odanın içinde hızlıca dolaşıp ciğerlerime dolmuş ve aniden kaybolmuştu. Denizin ortasında kürekleri suya düşmüş, bir yelkenli gibi yalpalıyordum.
Bazı mevsimlerde üşümenize neden olan yalnızlık! Az önce, yine terk edilmişti!
İyiden iyiye kendi uydurduğum şeye bağlanıyordum. Ve çaresizlik saatin 15:07 olmasıydı. Gidip bir fincan kahve almaya karar verdim. Yürüdüğüm holde kokusunu hissediyor, ama onu takip edemiyordum.
Bu garip bir his, bilirsiniz. Oldukça gizemli ve bu durumda pusulam bozulmuş ya da ruh sağlığım elden gidiyor olabilirdi.
Fincanı doldururken zamanın nasıl geçtiğini fark edememişim, ya da kaç fincan kahve içtiğimi.
Çok derinlere dalmıştım!
Ertesi gün, asansör binanın en uzak ofisine tırmanırken, hayalimde canlanan eski güzel günlerin hatırası, güneşinde yardımıyla hafızamı tazeledi.
Güne uyum sağlamaya çalışırken birden karşıma çıkan yazı işleri müdürü, harikasın! Böyle yazmayı nasıl başarıyorsun, bilmiyorum. Ama iyi iş çıkarıyorsun! Diye seslendi.
- Teşekkür ederim.
Yavaş adımlarla kahvemi alıp ofise doğru ilerleyecektim ki, tam odanın bitişiğinde duran kapıya iliştirilmiş nota takıldı gözüm.
- Beni hala unutamadığını biliyorum!
Bu köşe yazılarını bile kimin yazdığını hatırlamıyorken, notu bırakan kişiyi unutmaya çalışmak, ancak hayalperest birinin işi olabilirdi.
Notu okurken buram buram dağılıyordum. Bilirsiniz, şu koku!
Dilimin ucunda!
Muhteşem !!! “Bitmesin,niye bitti “diye mızmızlanırken buldum kendimi ?
Reklamlar 🙂
Az sürdü sanki, çok güzeldi, biraz daha mı devam etseydi?
Tadın damakta kaldığı bir yazı oldu haklısın.. Zaman ve hayatın sakin bölümü geldiğinde etsin! Keyf olsun! 🙂