Günlerdir yazacaklarımı okuyorum. Yağmurda yuvarlanan bir arabanın tatile gittiği yolda, camdan dışarıya bakıyorum. Kaç gözü olmalı ki insanın, neler yaptığını görebilmesi için. Bu tatlı cennetin gözyaşları olabileceğine, neden inanmıyorsunuz?
Kana susayan bir organa yüklediğimiz bunca anlam. Çevremizde oluşan çamur birikintileri ve gölgelerin arasında kalmış minik yarasaları çekmekten başka ne işe yarıyor? Avutmak zorunda olduğumuz bu canavarlar, aslında içi kanla dolu yüreklerimizi içmek için çırpınıp duruyorlar.
Başı açık, ayakları çamurlu, beyaz liman işçileri. Kocaman mavi açık pardösü giymiş bir adamın, ayak izlerini takip ediyor sadece. Dünya nüfusunun yalnızca yüzde 33’ünün sahip olduğu bir kalpten bahsediyoruz. Fırtınanın içinde yüzen, birkaç balığı ayıklıyorlar sudan. Ne iş ama, kan nakli gibi!
Çarşaf gibi yayılmışlar sofranın üstüne, saçlarını topluyorlar okyanustan, adını bilmediğim bir kadının saçlarına dolanmış ellerim. Kalbi olanlara baktıkça, böyle içim uğulduyor işte. Göz bebeklerini görüyorum yaşlı bakışlarımda, uyuyan sahili emiyorlar. Can kurtaran bir meme gibi sahil. Belki de bu yüzden bana geliyorlar.
Uğuldayarak, kırılan dalgalar inliyor burada. Gecenin içine batmış bir vapur sesleniyor, ben geldim diye. Ona veda etmek için, kalbimi taşıyorlar, oradan oraya. Biraz kan alabilir miyim yanaklarından diyor. Hemen diz çöküyor bedenim. Yalvardığı için, avuçlarına alıyor yüzümü. Duaları kabul olsun diye, açıyor ellerini. Sorun değil biliyor musun? Günlerdir yazacaklarımı okuyorum.
Ne zamana kadar, öylece donup kalacaksın? Başkalarını kurtarmak için mi kurtuldum ben, bu karanlıktan! Işığımı paylaşmak için mi buldum, kendi mi? Bu direklerin ucunda ki paçavra gerildikçe, pruvanın köşesinde duran şu küçük çan, çınlamaya devam edecek. Hiç şüphesiz ki; insan ruhu kesinlikle çamurdur! Yoğurmak istesen bile, sadece bir parçasına şekil verebileceksin. Yetenekli olduğun parçanı ve bir ömürlük zamanı veriyorlar ruhuna. Ne zamana kadar, öyle donup kalacaksın?
Günlerdir yazacaklarımı okuyorum. Yağmurlu camların ardından, ıslak topraklara göz atıp, oradan da gökyüzüne ve sıcak duygulara yolculuk ediyorum. Elementlerin arasında dolaşıp, çamurumu okşuyorum.
Son element kesinlikle çamur, her yere bulaşıyorum!
Kana susayan bir organa yüklediğimiz bunca anlam. Çevremizde oluşan çamur birikintileri ve gölgelerin arasında kalmış minik yarasaları çekmekten başka ne işe yarıyor? Avutmak zorunda olduğumuz bu canavarlar, aslında içi kanla dolu yüreklerimizi içmek için çırpınıp duruyorlar.
Şimdi günlerdir yazacaklarımı, sana okuyorum say…
Mutlu çok güzeldi, sağol.
Oh bana da iyi geldi şimdi. Teşekkür ederim. 🙂
Felsefe okursam sizin gibi yazabilirmiyim 🙂
Harikasınız.
Felsefe okumak harika. Ama yazmak o başka bir yerden geliyor sanki. ? Sende epey harikasın! Çok teşekkür ederim.
Cok amatör olarak yazıyorum bunları senden duymak motive ediciydi?
En önemli husus kalbini açıyor olman bence. Yazmayı bilen ama hiç çıt çıkarmayanlar var. Umarım seninle birlikte motive ederiz hepsini. ?
Umarım
Ne zaman kadar böyle donup kalacaksın!?
Acıtmadan hissedilmiyor, oysa keyifle duyumsasaydim, nefes alır gibi…
?
3 sn gözlerini kapat. sonra parmağını şıplat. 🙂
Bir süredir yoktun…
Bir süredir yokum…
Devinim…
Rüzgar çok buralarda,
yoruldu kirpiklerim biraz,
garaj kapağı gibi gözümün üstündekiler.
Okudum şimdi geceye sarılıp.
Kalbini ellerinde taşıyan bir adam hayal ettim. Mutlu… Sensiz bir güzelliği mi var bu yazının?
? Çok tatlısın.