Karabiber tanesi kadar ufak,
çiçek tarlası kadar narindi!
Seni zibidi, derdi!
Pencerenin kenarına damlayan,
kucağıma oturan,
gözlerimi ovalayan sanki o değildi!
Her şey lanet zibidinin başının altından çıkıyordu.
Bende ona haddini bildirmeye karar verdim.
Koltukta uzanmış, sıcağın derdine düşmüşken.
Birazdan ona uyarılarda bulunup, üşümediğini kanıtlayacaktım.
Aslında hepsi eksikliğini hissettiği şeyden kaynaklanıyordu.
İyi bir dayağa ihtiyacı vardı!
Bende öyle yaptım.
Önce örtüyü üstünden çektim.
Onu yavaşça bacaklarımın arasına aldım.
Mutluluk paçalarından süzülsün istedim.
Sinirlenmiş gibiydi ama aslında utanıyordu.
Daha önce hiç bu kadar yaklaşmamıştım, çünkü!
Beni itmeye çalıştı.
Ama ona engel oldum.
Güçsüz değildi sadece bocalıyordu.
Karar vermesi için ona zaman vereceğimi,
gözlerine bakınca beni ele geçirebileceğini düşündü.
Ben çoktan burnunun ucuna gelmiştim.
O kadar yaklaştım ki, artık gözleri görmüyordu.
Nefesini hissedebiliyordum.
Uzandığı yerde 10 km koşmuş gibi,
suratıma baka baka dinlendi benimle!
Başını hafifçe yukarıya kaldırmak istedi.
Ama ona engel oluyordum.
Çıldırmak üzereydi.
Dudaklarından bunu anlayabilirdiniz.
Bana zorla sahip olmaya,
güç gösterisinde bulunup, bu durumdan sıyrılmaya kalktı.
Ona izin verdim.
Onu boynundan yakalamıştım.
İzin versem beni paramparça ederdi.
İzin iste dedim!
Sesi çıkmıyordu.
Nefes nefese kalmış ve kör bir köstebek gibi bocalıyordu.
Ona bir ritm bulma zamanım gelmişti.
Ve bende, beni bacaklarının arasına almasına izin verdim.
Pencerenin kenarına damlayan,
kucağıma oturan,
gözlerimi ovalayan sanki o değildi!
Papatyalar, dünyada en çok şiddete uğrayan yaratıklardır.
Diye iç geçirdim!
Bilirsiniz papatyaları yolarlar.
Koltuktan yolduğu, bir avuç yünü.
Ve tango yapan bedenini hatırlıyorum sadece.
Gözlerini bir daha hiç göremedim.
Canım acıyordu.
Hem de zevkten.
Uzandığı yerde 10 km koşmuş gibi,
Suratıma baka baka inledi benimle!
Bir karabiber tanesi kadar ufaktı üstelik!
Pencerenin kenarına damlayan,
kucağıma oturan,
gözlerimi ovalayan sanki o değildi!