Sehpanın üzerindeki kırıntıları takip ediyordu.. Kedinin tüyleri hakkında söyleniyordu.. Oda havasız kalmış diye, nefes almak bile istemiyordu.. Kanatlarını çırparak kırıntıları süpürebilir, kedinin tüylerinden kendine yastık yapabilirdi.. Nefes almak için pencereyi açıp, o girdiği kafesten şimdi çıkabilirdi..
Bir güvercinden fazlası olsa da.. İnsan hep böyle eksikti işte!
Nasıl hissettiğini anlamak ve anlatmak için hakkında yazılar yazıyordum.. Yazdıklarımı okumadığı için, onunla empati kuramadığımı sanıyordu.. Bazen yaşadığınız hayat sadece sizle ilgili sanıyorsunuz.. Bazen de her şey başkasıyla ilgili oluyor.. Bu tip ayrımlarda, tek fark! Nasıl düşündüğünü anlamak ve anlatmaktır.. Bence!
Düşüncelerinde kendini lider olarak tanımlamış bir insan.. Duygularında korku ve endişe frekansını, yok sayma eğilimi gösterir.. Bu sayede öne atılan ve birilerinin hakkını savunan kahramanlar olurlar.. “Gurur” kelimesi onlar için temel bir değerdir.. Ve bu tanıma sahip kişiler genelde kalp krizinden ölürler!
Aklınızdaki bin düşünceye karşılık, tek bir duyguya sahip olduğunuzu bilseniz.. Ne yapardınız?
Annesi temiz olmak çok önemli demişti.. Babası pislik.. Sırf bu yüzden, pikniğe gidemiyorduk.. Bu garip dünyada cam gibi dolaşmak, bizi birer toz bezine çevirmişti.. Ne düşünürsek, onu hissediyoruz sandık bir süre.. Hissettiklerimizi düşünmüyorduk bence..
Dürüst olmak neredeyse imkansızken.. Kendimi anlatacak zaman bulamadığımı fark etmiştim.. “Sözümü kesme lütfen” derdim ona.. “Seni dinliyorum” derdi bana.. Sonuçta “açık sözlü olmak dürüstlük değildi” mesela.. Ve “hiç susmuyorduk” nedense..
Tüm seferleri iptal ettik bir gün.. Hava koşulları sebebiyle dedik herkese.. Din değiştirme vaktimiz gelmişti.. İnanç dünyamızı yıkmak ve yeniden inanmak için, kolları sıvamıştık.. Bu bir yolculuk olarak görüldüğünde oldukça pozitifti.. Ama aforoz edilmiş ya da kovulmuş hissederken, yola pek çıkamıyorduk..
Daha önce onu kaybettiğime emin olduğum bir sürü olay yaşamıştım.. Bu konuda pek inançlı sayılmazdım ben.. İnkar ettim! Yok saydım! Halının üstündeki “sakız ağacını” çiğnedim.. Üstüne bastım yani! Ayağıma yapıştı.. Beni yok etmek istediğini düşündüm.. Öyle söyledi! Sonra herkese söyledi.. Yine inkar ettim.. Yok saydım..
Bir güvercinden fazlası olsa da.. İnsan hep böyle eksikti işte!
Gönlümüzden dökülen kırıntıları takip ediyorduk.. Tüylerimiz hakkında söyleniyorduk.. Diken diken oluyor diye, hiç ayrılmak istemiyorduk.. Kalbimizi açarak kırıntılarla beslenebilir, tüylerimizle durmadan haberleşebilirdik.. Nefes almak için pencereyi açtık ve girdiğimiz kafesten dışarıya çıktık..
Nihayet!
Aklımızdaki bin düşünceye karşılık, tek bir duyguya sahiptik!
Şu an kafam biraz meşgul olduğu için mi, yoksa metaforik entelektüelitem yetmediği için mi bilmiyorum, ama bazı yerleri anlayamadım. Tekrar okuyacağım sanırım 🙂
?
Şimdi ben kalp krizinden mi öleceğim. ?
Güzeldi.
Muhtemelen ?
?
Çok güzeldi, yazılarını özlemişim sevgili Mutlu, sağol.
İyi ki geldin.. Teşekkürler.. Keyif olsun! Minnettarım 🙂
Bende bazen uzun yazılarda fazla dikkat edemiyorum, geçen mesela 5-6 ay önce yazdığım yazıyı okurken tesâdüfen keşfettim, bayağı tarihi yanlış yazmışım 😀 Çok şükür düzelttim ama 🙂
Tek işim yazmak olunca üşenmem ?
Ahaha aynen bende ?