Çürük meyvelerini gördüğüm ağaçtan tiksinmediğim; dalları eğilmiş, kökleri sararmış, üstüne poşet bağlanmış dileklere inanmadığım; çamur var diye gittiğim yolda zikzaklar çizmediğim; kimseyi üstü başı kirli diye dilenci ya da tamirci saymadığım bir hayat yaşıyorum…
Sadece bir şeyden hoşlanmadık diye neler kaçırıyoruz bir bilseniz!
Bir ağacın meyveleri çürüyorsa orası ıssızdır. Dalları eğilmiş, kökleri sararmışsa dileklerinizi yerine getiriyor olabilir. Yolunuz çamurluysa, zirveye giden o yolun yamacındasınız demektir. Üstünüz başınız kirlendiyse, ya bir şeyi tamir ettiniz ya da gerçek bir dilek dilediniz…
Eğer şimdi vazgeçerseniz çok şey kaçırırsınız!
Çürük meyvelerden yapılmış kompostonun, eğik dallara, sararmış köklere iyi geldiğini; dileğiniz için bir canlının size canını verdiğini; kurban ettiğiniz o canlının uzun ömründen anlamadıysanız, toprağı çamura dönüştüremezsiniz!
Uzunca bir süre, üç saniyede bir sıklıkla, üç günlük ömrüm kaldığını düşündüm. Kasvetli ve güneşi olmayan günlerin içinde sürekli uyanık kaldım. Dallarım eğildi, köklerim ezildi, susuzluktan kırıldım…
Dünyaya tatlı tatlı bakan o gözlerim kendini göremiyordu ve bitkisel hayata girmiştim.
Bir gün sevgili Güneş, bir kaç saniye içerisinde küçük balkonumdan içeriye dalıverdi. Ezilmiş köklerim; çektiğim susuzluk; eğik dallarım; hepsi ama hepsi, bana ne istediklerini bir ağızdan söylemeye başladılar.
Gövdem hayatta kalmak istiyordu, köklerim bir yere ait olmak…
Dallarım çiçek istiyordu, meyveler doğmak…
O kadar bölünmüştüm ki; ruhum kaybolmuştu.
Dışarı çıktım. Kayın ağacıyla Gürgen ağacına gittim. Kavak ve Çınar ile tanıştım. Zeytinle Meşe oynadım. En çok Çam ağacını gördüm. Bizi katlediyorlar diyordu, bizi katlediyorlar! Ama en çok o direniyordu…
Toprağı çamura dönüştürmek için yağmur yağarmış; biz nefes alalım diye yağmur yağarmış; bir yere ait olalım diye yağmur oraya yağarmış. Size can verenin başka şeylere can vermesi için yağmur yağarmış. Otobüs beklerken de yağmur yağarmış, en güzel kıyafetinizi giydiğinizde de!
Yağmurun neden yağdığını bilirseniz, feda ettiğiniz şeyin hiçbir önemi kalmazmış…dediler!
“Ben de çam ağaçlarının bittiği yere yerleştim.
Önceleri çamların altında yıldızlar ve mehtaptı sevdiğim,
sonra Servi oldu adım.
Oluk oluk buluttu başım,
yağmurdu dinim.
Yapraklarım gölgelerin efendisi…
Rahatlık ayaklarımın ucu oldu…”
Çürük meyvelerini gördüğünüz ağaçtan tiksinmediğiniz; dalları eğilmiş, kökleri sararmış, üstüne poşet bağlanmış dileklere inanmadığınız; çamur var diye gittiğiniz yolda zikzaklar çizmediğiniz; kimseyi üstü başı kirli diye dilenci ya da tamirci saymadığınız bir hayat yaşamanızı diliyorum!..
Hoşlandığınız tek bir şey olsa bile bu yeterli…
Yazıyı tersten okudum, sondan başa. Niye bilmiyorum. Sonra bir de düz okudum. İkisi de ayrı ayrı hoşuma gitti. Tebrikler.
Mantık mı tutarlılık mı? 🙂
Tutarlılık 🙂
mantıklı 🙂
Süper o zaman daha sık geleceksin!! Kurgu kısmında benimde çok işim var sanırım.. Gel gel sen daha çok gel 🙂