İşte her şey böyle başladı. İşerken, tükürmek yasaktı. Tükürebilmek için yollar deniyordum. Önce her şeyi kabul ettim. Sonra onu yönetmeye başladım. Solucanlar gibi! Artık işerken tükürebiliyordum. Kimse bilmiyordu, bunu. Niye bu kadar takipçim vardı, biliyor musun? Çünkü onlar beni, bende onları takip ediyordum. “Özlem dolu birisi, onları özlüyordu yani.”
Böyle oluyor diyorum. Hiç kimse dinlemiyor. Sözleri başından beri tekrar edilen şeye nakarat deniyordu. Ben onları takip etmiyordum, biliyor musun? Onlar da beni takip etmiyor! Şiir yazmak, Şair olmak demekmiş. Şair olmadan, Şiir olmazmış. Yıldızların ışığı bize ölseler bile ulaşırmış. Alnımda bir sivilce var, ama ben hala patlamış mısır yiyorum! Sevgilim benim ya, beni nasılda seviyor!
Tanrının ona inanmamıza ihtiyacı yok, yaratıcı varlıklar kendilerine inanırlar! Elbisesi için askıya ihtiyacı olan yaratır. Sanat’a ihtiyacı olan yaratır. İçimizde gizlidir yaratmak! Çünkü Tanrı her şey oldu. Her seferinde dönüşmeyi başardı. Tüm katmanlarına ulaştı ve ulaşmaya devam ediyor.
Kim olduğunuzu bulmaya çalışıyorsunuz. Geçmişte yaşamış, ölüleri diriltmeye çalışıyorsunuz. Hayatı prensiplere dayandırıyorsunuz. Bilgiyi doğru ya da yanlış diye sınıflandırıyorsunuz. Buna yaratmaya gönlü yok denir. Denemeye cesaretiniz yok. Hatalarını kabul eden tüm o yaratıcılar, hatalarının bedelini ödedi. Bu yüzden her varlığın bir de düşmanı var. Bunu anlıyor musunuz? Yaratıklarınızı dengede tutmalısınız. Zıtlıklar yaratabilmelisiniz. İyi ve kötü gibi, savaşmaktan yılmayan yaratıklar yaratmalısınız. Onlara canınızdan bir parça vermelisiniz. Annem gibi!
İnsan kim olduğunu arar, Tanrı kim olacağını söyler, aradaki farkı anlayan tüm canlılar yaşadıklarına şükrederler! Zehir yaratan varsa, panzehir yaratan da vardır. Bu yüzden etrafınıza iyice bakın, bir kerecik dikkatle o koca gözlerinizi yaşama çevirin! Hepimizin bir savaşı ve düşmanı var. Zıtlıklar, yaratıcının hatalarını kabullendiğini ama asla hiçbir şeyi eksik bırakmadığını size kanıtlayacaktır. Bu yüzden Tanrının ona inanmanıza ihtiyacı yok, yaratıcı varlıklar kendilerine inanırlar!
Üç yüz elli metrelik bir uçurum yaratabilir misiniz? Sırf intihar etmek için! Hiç sanmıyorum. Çünkü tanrı bunu da düşündü. Her olasılığı tek tek hesaplamıştı. Çok büyük bir düzensizliği ona karşıt gelecek bir özenle ve kayalarla inşa etti. Oradan aşağıya atlarken bir kuşa dönüştü. Uçmayı öğrendi. Uçurumun dibinde bir su birikintisi bulunca, balık oldu. yüzmeyi öğrendi. Yuttuğu tozlar onu hasta ettiği için öksüre öksüre bulutları yarattı, aslında çok su yutmuştu. Yağmur oldular. Bunca şey yaşandıktan sonra gök kuşaklarını da yarattı. Kayaların üstünde ve toprakta yeşil otlar bitmeye başladı. Belki de yemek yediği tabağın içinde yaşıyorduk. Kim bilir! En sevdiği yiyecektik biz. O yüzden kendi yemeğimizi yapar olduk. Bunu tam olarak bilmiyorum. Ama yaşadığıma çok seviniyorum. Şükürler olsun!
Dediğim gibi, Tanrının ona inanmamıza ihtiyacı yok! Kendinize inanın, yeter.
Yaratma cesaretinin elleri de bir tanrı olduğuna göre sen de bir tanırsın. ?
Çok güzel.
Arada kalemi benimle tuttuğu oluyor.. Ve evet sende Tanrısın… ?
Tanrısın yazacaktım yahu?
Tanırsın..
Kendinin farkında olan biri, bir insan bile, ihyiyaç duymuyor onaylanmaya, başkalarının ona inanmasına… Varı yoğu daha fazlasına ulaşmak oluyot; daha fazla bilgi, hayal, daha fazla yaratmak… Ve Tanrı! Her şeyin yaratıcısı, tüm bu mükemmelliğin sabırlı, zamandan muaf zekası… Kendimizle eş tutuyoruz O’nu inançta, sevgide, şefkat ve öfkede.. Gakat olamaz değil mi? Bunca büyük olup yinr de bize ihtiyaç duyamaz! ?
İhtiyaç duymasa yaratmazdı.. İlk başlarda belki bize bağımlı bile olmuştur.. Lakin sevmeyi öğrendi.. Bağımsız olmayı ve yoluna devam etmeyi.. Olay büyük olmasında değil.. Ne olursa olsun henüz olmayanı oldurabilmesinde.. Dönüşebilmesinde.. Yoluna devam etmesinde.. Tüm canlılar algılarındaki dünya da yaşıyor.. Ve çoğu o sıkışık alanda bir çok ihtiyacını bastırarak yaşam sürüyor.. Yalnızca hayvanlar tam olarak istediği şeye odaklanır ve yaşar.. Boşluk hissi olmadan.. Bu da her bariyerin önünde iç güdü olduğunu gösterir bize.. İnsanlar iç güdülerini inkar ediyorlar.. Adına ahlak dedikleri, acaip kuralları var.. Kültür dedikleri gelenekleri var.. Kültürümüzü yaşatmak insanı yaşatmak mıdır? Hala bir anlamı kalmış mıdır? Tanrı konusunda emin olduğum tek şey değişmektir.. Dönüşmek için yaratmaktır.. İşimize yaramayan ne varsa onlarla barışıp yola devam etmektir.. Ki hayal ettiğim tanrı insan kılığında dolanmıyor.. Hep bir hayvan figürü geliyor aklıma.. ?
Bu konufa kesin kanılarım yok , sadece hissettiklerim var. Her şey değişirken O’nu algılayış şeklimiz de değişiyor. Değişim mutlak ! Teşekkürler 🙂
? Evet kesin olan tek şey bu.. Minnettarım..
“İnsan kim olduğunu arar, Tanrı kim olacağını söyler, aradaki farkı anlayan tüm canlılar yaşadıklarına şükrederler!”
bu cümleyi kesip alnıma yapıştırıcam ? herkes okusun!
?
Doğruyu bulmak için aramak lazım.
Arayanlar bulanlardır. Ama arayan çok az… Hem de çok az…
O, beni benim onu sevdiğimden daha çok seviyor bilşyırum.?
Çok katılıyorum ?
Biliyorum?♀️