Gelin size bir içki ısmarlayayım.
Küçük bir yudum alın önce, işte böyle başlıyor.
Acı biraz.
Biraz yavan.
Gecenin sıcağı çarpıyor yüzünüze.
“Şu küçük lokomotif!”
Sular yükseliyor sonra, artık demir alıyoruz.
Sabaha kadar yolumuz var.
Sahip olmak istediğim hiçbir şey yok biliyor musunuz?
Bundan bahsetmek istemiyorsunuz, biliyorum.
Hadi bir tane daha alın.
Tadı değişmiş olmalı.
Ağzınıza layık değil mi?
Yorgunluktan bıktım artık.
Kafamın karışmasından.
Güvertede bir direk var.
Ve ona bağlı bir kumaş parçası.
Kendimi ona emanet etmeyi seviyorum.
Yol veya iz bilmeden, pusulasız bir serseri gibi,
bu gemiye kaptanlık etmeyi seviyorum!
Arada bir karaya oturuyor gemi!
Bazen boğuluyoruz.
Her limanda aşık oluyorsun.
Mide bulandırıcı günlerin oluyor.
Hadi durmayın bir tane daha alın!
Sular yükselirken bırakırsanız, sabahları gün iyi ışıldamıyor!
En çok, fırtınalı günleri seviyorum.
Ay, bir kadın kadar gizemli.
Onu görmek neredeyse imkansız.
Bulutlar üzerine çullanıyor olmalı!
Yıldızlar kayboluyor.
Her yer ıslanıyor.
Her yer!
O an bildiğiniz her şey, sular altında kalıyor!
Ve fırtına bu sefer de, kulağınızda çıkıyor.
Gözlerinizde,
teninizde,
saçlarınızda,
elbisenizde,
kokunuz da,
ve yüzünüzde!
Şimdi bir içki daha alın.
Çünkü, buralarda pek fırtına çıkmaz dostlarım.
Burası, ıssız bir okyanus!
Direkteki de bir kumaş parçası!
Size bunları, rüzgar eserse diye anlattım!
Gelin size bir içki daha ısmarlayayım.
Sahip olmak istediğim hiçbir şey yok!
Duyuyor musun?
hiçbir şeyi istememe hali… tükenmek mi?
Aslında sahiplenmemek..
Ne öldürecek kadar sıkı sarılmak ne unutturacak kadar uzak tutmak kendini…Ellerini kollarını sallaya sallaya yürümek yaşamın yanında?Ve bir sıcak şarap alırım ben, teşekkürler?
Aynen öyle ne de olsa yalnızlık eşsizliktir.. A glas of hot wine please!