Rüzgarlı nehre düşen güneş, yine ortalığı yakıp kül ederek şaşkın taşları kızarttı. Görmeliydiniz! Toprak kucak açmış ya ona, her şey hava da kalıyor diye bağırdı. Helenistik çağ işte, helios yine çıldırdı. Siz hiç nehri izlerken sırılsıklam oldunuz mu? Hiç, oranız buranız ıslandı mı? Siz de sırıtıyor musunuz, şu an?
Yabancı bir memlekette ismi Güneş bizde Jelena olan biriyle tanıştım. Onun ismini olduğu gibi bizdeki halini ise söylediğim gibi yazıyorum. Bazı şeyleri fark etmek, balıkların su da nefes alması gibi boğuluyorsunuz sanıyorlar ama aslında sadece su yutuyorsunuz!
Heraklitos diye bir adam vardı, hatırlıyor musunuz? Aynı derede iki kez yıkanmazmış. Heh götüm! Sanki aynı su damlasına denk gelecek, öyle sevmiş bu dereleri. Buradaki yengeçler sizi paçanızdan yakalamıyor. Siz de nehre gitmelisiniz, pembe kalçalarınızı oturduğunuz yerden kaldırıp filamingolar gibi dünyaya renk vermelisiniz. Göç etme vaktiniz gelmedi mi hala?
Neyse, size kitaplar hakkında bir sır vermek istiyorum; fotoğraflardan daha kalıcılar. Bilirsiniz an’ı ölümsüz kılmak yetmez, sürekli canlı kalmasını sağlamanız gerekir. Şu sıralar bir dünya vatandaşı olarak yeni bir dil keşfetmeye başladım. Kısaca bu dile “body language” diyebiliriz Ve bu yazıyı sizlerle paylaşma amacım bu dilin yüksek derece de sevgi içeriyor olması.
Aranızda bu dili bilen var mı?
Yıllar önce yaşadıklarım bana iletişimin zorlukları hakkında büyük dersler verdi. Tabi ki bunları ifade ederken o günlerin verdiği toyluktan sanıyorum. “O beni anlamıyor, anlaşamadık, anlaşamıyoruz, anlaşamayacağız ya da aynı dili konuşmuyoruz,” gibi cümleleri bol bol kuruyordum. Şimdi ise kör, sağır ya da dilsiz olmamız sevmemize engel değil gibi cümleler kuruyorum.
Peki ne demek istiyorum.
Farklı dillerde iletişim kurmak konusunda zorlanıyorken, ruhsal olarak iletişim kurmak ta hayli becerikli olduğumu fark ettim. Daha doğrusu evrensel bir dilin varlığına artık kesinlikle eminim demek daha doğru olacak. Bu dili bilenler hemen gülümseyecek, biliyorum. Yine de size biraz tarif etmek istiyorum.
Etrafınızdaki tüm canlılar bu dili konuşuyor. Örneğin; hayvanların bildiği tek dil bu!
“Do you eat” demek yerine, sevginizi ve onu doyurma isteğinizi anlayabileceği çok basit bir hareket yapıyorsunuz, bir lokma yemeği ona öylece uzatıyorsunuz. Bingo, sizi anlıyor. Aslında insan bebeklere ve hayvanlara bu şekilde yaklaşabiliyor. Sonra da ne oluyor biliyor musunuz? “Hayvanın havlamadığına, sahibi dişlerini geçiriyor.” (Biz de hayvanın havlamadığına insan diyoruz.)
Size bir soru sormak istiyorum. Diyelim ki karşınızda bir insan var ve o bir dilsiz onunla sohbet eder miydiniz? Sevgiliniz olmasını ister miydiniz? Onunla nasıl iletişim kurardınız? Body Language konusunu biraz düşünmenizi istiyorum. Duyu organlarınız mı iletişim kurmanıza neden oluyor? Yoksa sözler gerçekten bu kadar önemli mi? Sizce davranışlarınızı oluşturan şey ne?
Ortak bir dille iletişim kurmayı hiç denediniz mi?
Nehirler, güneş, kalbiniz bu varlıkların doğasında temel olarak hep sevgi bilinci var. Kalbiniz tüm ömrünüz boyunca atacak. Güneş yaşamın kaynağı olmak için var gücüyle çalışmaya devam edecek. Nehirler bize hayat şarabını durmadan taşıyacak. Yani koşulsuz olarak paylaşmaya mutlaka özen göstermeliyiz.
Sevmek bir duygu değildir! Sevmek beğenmek, düşünmek ya da aşk demek değildir. Sevmek niyetle eyleme geçmek demektir. Sonucu ne olursa olsun sevmek iradeni ortaya koy demek!
Severken lütfen gözlerinizi kapatın..
Teşekkürler..
“Hayatımın her anını bilinçli olarak ben yaratıyorum ve istemediğim her şeyi değiştirme gücüne sahibim.. Unutma! Dünya bir aynadır ve içinde ne varsa onu yansıtır! Bu yüzden sen değiştiğinde her şey değişir..”
Tanıdık geldi:)
Şarkısını yazıyorum şu an öğretmenim
Bekliyoruz o halde:)
?