Dolduramadığı kalemlerle yazmak, güldüremediği yüzüne bakmak. “Sana bitki isimleriyle hitap ederken, hayvan isimleriyle anılmak.” Berbat adlı şiir, vapur düdüğü misali ses ve benim harflerle anlattığım, el işaretleri.
“Size bir şey söylemek istiyorum.”
Nüfus arttıkça, insan sayısı azalıyor!
En özel kahve çekirdeğinin, yolunuzun üstünde olması. Yeni bir başlangıç yerine, mutlu bir son istiyor olmanız. Bol köpüklü banyonuzda, tavandaki lekeyi seyretmeniz. “Hayal gücünüzün mülkiyetle olan bağlarını kopartması.” Sahip olduklarınızı yok eden kurtarıcınız.
Zamanı tükettikçe, insan sayısı azalıyor!
Çarklara tutturulmuş küçük pervazları elinize uygun hale getirmişler ve yürüyen merdiven diyorlar adına. Artık insanın yürümeye bile vakti yok kısacası. Bu diyardan öbür diyara giden yolda da yürümüyoruz zaten. Bilen bilir! Daha çok cambazlık denir ona. “Bir şeyin yokluğu sizi çok üzüyorsa varlığı ne yapar diye bir düşünün derim.”
Çünkü yaşam değiştikçe, insan sayısı azalıyor!
Herkesin evinde tarağı vardır, ama herkes bu tarağı kullanmak istemez. Akılda böyle işte! Herkeste var, ama bazıları kullanmak istemiyor. “Tek hücreli hayvandan bu yana olan tek değişiklik, çok hücreli hayvana geçişimiz oldu.” Bari saksıları pencerenin önüne koyunda, azıcık kök salalım yahu.
Ama yok! Yaşamak dedikçe, insan sayısı azalıyor!
Neyse, kronolojik olarak sıralanmış yumurtalar mı organik, yoksa milyonlarca sperm mi? Hayvanların bitkilere ettiğini, bizde hayvanlara ediyor muyuz? Zamanı satın alan şey para mı, yoksa parasıyla zaman mı satıyorsunuz? Üzülmek için ne kadar sevinmiş olursanız olun, bunun için yaşamaya değer mi?
Ben bunları bilmiyorum! Tek bildiğim, insan sayısı azalıyor!
Ve artık, el işaretleriyle bile zor anlaşıyoruz..