Kahverengi dudaklarım var benim. Koyu kahverengi gözlerim. Ölümsüz bir ruhum ve kıvırcık saçlarım var. Sokaklarda öğrendiğim şeyleri, eve getirmemeye dikkat ederim. Oyun oynamayı sevmem. Gerçek mana da oyun oynamayı hiç beceremedim. Bazen çok tehlikeliyimdir. Bazen çok masum!
Tüm bildiğim buraya yaşamak için geldim. Bir süre ağladım yaşamak için, kavanoza sakladım göz yaşlarımı! Bir süre gülümsedim yaşamak için, ama gülücükleri mi saklamadım! Bazen ezildim yaşamak için, elbisemin altında kaldı. Bazense ezdim yaşamak için, çırılçıplak kaldım!
Özledim biliyor musunuz?
Neredeyse kırk yıldır, yirmi yaşındayım! Kabuğundan sıyrılmış yumuşak başlı bir deniz salyangozu gibi, tutunuyorum hayata. Etraf tuzlu suya yakın küçük göletlerle dolu olsa da nefes almaya devam ediyorum.
Size çok ağır ve çok kasvetli bir tonda, küçük bir hikaye anlatmak istiyorum. Duygularla ilgili küçük bir hikaye! Kahramanımız küçük ve acemi bir çocuk, ben ona kısaca “Nan” demek istiyorum.
Nan, doğduğu köyden başka bir yer görmemiş, çok sessiz ve sevgi dolu bir çocuk! Kelebek gibi bir şey! Sanki kısacık bir ömrü varmış ta sürekli kendini düşünüyormuş gibi kelebek.
Gözlerini çok kırpmadığı için dikkatli bir çocuk olduğunu hemen fark edebilirsiniz ya da cesur olduğunu! Nan, on üç yaşına geldiğinde kendini bulmak için istemsizce köyünde daha önce bilmediği yerleri keşfetme kararı verir ve normalde korktuğu daha önce hiç gitmediği yerler ilgisini çekmektedir. Bu yolculuk sırasında bir yol arkadaşı veya konuştuğu birileri olmadığı için, tüm bu yolculuk onun iç sesinden ibarettir. Duyguları ve düşünceleri birlikte olan bu çocuk, neler yaşayacak bir bakalım!
Nan, o sabah ortadan kaybolarak geçireceği bir günlük zamanını hiç planlamadan yola çıkacaktı. Köyünde “dipsiz kuyu” olarak bilinen korkutucu yere gitmek için adeta can atıyordu. Yanına bir kaç meşale, yiyecek bir şeyler ve karanlıktan ya da soğuktan korunmak için bir şey almadı. Her şeyi baştan sona hissetmek ve yüzleşmek istiyor gibiydi. Duyumlarına göre “dipsiz kuyu” denen yer kimsenin gitmek istemediği bir yerdi.
Yolun başında gayet neşeli olan yeşil çayırlar! İleride neye dönüşecek diye düşünürken, duyguları heyecana yakın ama şüpheliydi! Hey bu çiçekleri daha önce görmemiştim. Buralarda pek kimse olmadığından yaşam daha renkli sanki! İyi ki bu yolculuğa çıkmışım. Sol tarafta yaşadığım yer var. Ama gittiğim bu yolda hiç yaşamadığım şeyler olabilir! Merak ediyorum! Bu bir elma ağacı mı? Biraz daha yakından baksam iyi olur. Evet, bu elma! Bugün bu karmaşık yaşama sahip olmamıza sebep olan meyve, artık bir önemi yok! Bir kaç tane alsam iyi olur.
Ağacın dalları bana yardımcı oluyor sanki! Bu çiçeklerin burada hayatta kalmalarına hiç şaşırmadım. İleride gördüğüm nehirden su alsam iyi olacak! Yavaş yavaş daha iyi anlıyorum sanırım. Hayatta hiç hareket etmeden durarak bir yere varamıyorsun! En azından şu dallara uzansan iyi edersin! İstikamet nehir! O kadar önemli ki içinde yaşayan canlılar var.
Nan, hareket etmeyi seviyordu. Yaşam onu kıskıvrak yakalamışken bir balık gibi çırpınmak gerektiğine inanıyordu. Meraklı gözlerle keşfedeceği dünyayı incelerken hata yapmaktan çekinmiyor ve yalnız olmanın güzel bir şey olduğunu düşlüyordu. Eğitimini sorgulayan sınavlar veya kayıtsız kalacağı bir gelecek planlamıyordu.
Nehir suyu gerçekten iyiymiş. Hem serinledim hem de yola nasıl devam edeceğimi biliyorum.Sanırım bir kaç saat içinde dipsiz kuyuya varmış olurum. Şu tepelerin ardında kalan korkunç şey neye benziyor acaba! Bir keresinde karanlık ve ucu bucağı olmayan koca bir delik olarak bahsettiler oradan! Işığın aydınlatamadığı bir kuyu, etrafını çöle çevirmiş bir mağara, neden korkunç olsun ki? En çokta dibi olmayan bir kuyu dünyada var olabilir mi diye merak ediyorum. Öyle olsaydı, kesin düşerdik hepimiz içine. Öyle olsa ışık bu kadar yeri nasıl aydınlatsın!
Yolda bir kaç patika, biraz taş geçit, bazı mantar türleri ve yavaş yavaş azalan canlılık hissiyle, kuyuyu gösteren tabelaya kadar geldi! Nan, Şu ana kadar sorularının bir kaç tanesini cevaplayabilmişti. O yüzden tabelanın önünde durup, biraz nefes almaya karar verdi. Yolculuğunun sonuna yaklaştığını hissediyordu. Hava kararmak üzere iken buraya varabildiği için burası hakkında anlatılan hikayelerin karanlık olması normaldi. İçinde bulunduğu ortamı pozitif çocuksu düşünceleri ile aydınlatırken, cesaretini yetişkin fikirleriyle bileyliyordu. Gözlerini gökyüzüne dikerek buradaki kuraklığı kavramaya çalışıyordu.
Buradan kuyunun olduğu yeri göremiyorum. Ama bu kuyu dipsizse, içinde olmalıyım. Bu kadar derinde bile hayat varsa, bilemediğim daha çok şey olmalı. Bunca zaman beni köyüme bağlayan neydi acaba? Sanki büyüdüğümü hissediyorum. Artık yola koyulsam iyi olacak. Elma harikaydı. Suyumu da içtim. Yeterince de soluklandım. Hazır mısın Nan!
Birazcık yokuş aşağıya yürüdükten sonra, yol hafifçe sola doğru kıvrılmaya başladı. Bir kaç tepe aşınca da sağ tarafta duran patikaya bağlandı yol. Patikanın sonunda gözle görülebilecek en büyük delik Nan’ı yutmaya çalışıyor gibiydi ve Nan hala içinden konuşuyordu.
Aman Tanrım, bu hayatımda gördüğüm en çekici şey! Resmen ona doğru sürükleniyorum! Bu dibini gerçekten göremediğin korkutucu bir delik ve ben ancak onun başlangıç noktasına gelebildim. Şimdi bu delikten başımı aşağı doğru uzatabilirim.
Nan, sanki odasının penceresini aralamıştı ve oradan görmek istediği dünyaya burnunu sokuyor gibiydi. Onun için bu durum çok fantastik ve büyüleyiciydi. Yaşadığı bu yolculuk ona çok şey anlatıyordu. Kim olduğunu öğreniyordu. Ne olduğunu görüyordu. Korkularını yeniyordu. Cesaretini keşfediyordu ve ortam buna çok müsaitti. Nan, kuyunun başında bir elma daha yedi ve çöpünü çukurun içine attı. Çukurun çevresinde tur attıktan sonra geriye dönerken başka bir yoldan gitmesi gerektiğini düşündü.
Bu benim aradığım kuyu değilmiş! İçinde elma olan kuyunun dibi vardır! İçine düştüğünüz tüm kuyuların dibi var! Yol hiç bir zaman bitmeyecek! Her zaman bir yol var! Şimdi geri dönüyorum!
Nan, çok daha büyük sorularla geri dönüyordu! Ama mutluydu. Korkuları boşa çıktıkça yerine yenileri geliyor ve o bunu kavramaya çalışıyordu.
O artık “dipsiz kuyu” diye bir şey olmadığını biliyordu!
Sağlıcakla!
Kendinde olmayanı aramak,macera her saniyenin ardından yeniden başlıyor,hemen, şimdi,istiyorsak,koşup yetişmeli.Güzel ve sürükleyici bir yazı olmuş çok beğendim.
? Keyf olsun. Teşekkür ederim.
İçine düştüğümüz tüm kuyuların dibi var. Bak işte bu doğru. Ama görmeyi bilelim,etrafında turlayıp fasid bir daire çizersek kafayı uzatıp bakmazsak hiçbir şeyi göremeyiz zaman da uçup gider. ☺️
zaman dipsiz bir kuyu olabilir 🙂