Gece, hafif yağmur çiseliyordu.
Geniş kaldırımda yavaşça yürürken, defalarca boyanmış ayakkabılarım, nemli nemli parlıyor ve siyah çizgili pantolonum, gölgemin üzerine tatlı bir akışla süzülüyordu.
Uzun kabanımın yakalarını kaldırmış, kaldırımın hız kesmeyen şeritlerini takip ediyordum. Ütülü pantolonum kırışmasın diye, dikkatle attığım o adımlar. Siyah, keskin ve sivri burunlu ayakkabılarıma takılıyordu.
İçi geçmiş bir adamın kollarını arkasında bağlayıp kendini sokaklara attığı şık bir sonbahar akşamında “Öldüğün gün istediğin kadar izin kullanabilirsin!” dedim kendi kendime. “Tıpkı defalarca boyanmış bir ayakkabı gibi kaldırımın hız kesmeyen şeritlerinde dolaşıp, ölmek istiyordum!”
Düşüncelerim beni tatmin etmediğinde, eminim bu size de olmuştur. “Küçük bir delik, koca gemiyi batırır!” derdim. O gece tren raylarının arasından geçerek evime gitmeye işte bu yüzden karar vermiştim. Evime giden yolun, önce rayları takip etmek, sonra da raydan çıkmak olduğunu kesinlikle biliyordum. Saygı duyduğum tüm o alimlerde biliyordu. Hatta bir tanesi şey demişti. “Bizde yanlış olmaz, olmuşsa da yanlışlıkla olmuştur.”
Küçük bir lokomotifin buharı ensenizde tütüyorken, raydan çıkmak saçma olurdu öyle değil mi? Sigaramı dudaklarıma götürüp tek bir nefes almak için yağmurlu hava da ellerimi cebime sokmuş, deli gibi ateşimi arıyordum. Yalpalaya yalpalaya yürüyen bu yaşlı adamın, ciğerlerinde birikmiş dumanı yutarsam, belki boğulabilirdim.
Lakin, tüm bunları planlarken o şekilde ölmek asla intihar sayılmayacaktı!
O yüzden siren sesleri önce kızıl bir parça güneşi sırtıma fırlatıp, tüm sıcaklığıyla kanımı kaynattı. Sonra da kınından kurtulan demir yığını omurgamı ikiye ayırıp, damarlarımdaki kanı kalbim yerine rayların arasındaki çakıl taşlarına boşalttı.
Tıpkı her gün yediğim öğle yemeğinde gibiydim. İskelenin ucuna oturmuş, ayaklarımı suya uzatmış, yanlışlıkla suya düşüyordum. Ölsem, umurlarında olmayacak adamlar bana uzatacak ip ararken, o hayat dolu genç suya atlayıp beni kurtarıyordu.
İşte bu yüzden bu yağmurlu sonbahar akşamında resmen intihar ettim. “Öldüğün gün istediğin kadar izin kullanabilirsin!” dedim kendi kendime.
“Yeterince ezik toplarsan, bir balinayı bile katledebilirsin!”
Aklımı kurcalayan sorular vardı…cevap oldu. Danke!
Mesela? ?
Senin şifrelerini konuşurken anlatırım, sevgili Mutlu. 🙂
Öyle olsun. Şifa olsun! ?
Gel beraber izin kullanalım ama hiç bir balinayı katledene katılmayalım, yürek işi bu! 😉
?
Ölünce istediğin kadar izin kullanma cümlesi okuyan için açık kapı olabilir, kendi açımdan böyle; istediğim kadar öykü çıkarırım bu cümleden. ?
E gel bir çay iç.. Girmişsin kapıdan.. ?
Annem izin vermez??
Gelip tanışıcam artık.. Nasıl bir anneymiş arkadaş.. Ahaha..
Çok tatlısın. Gel??
Ahaha. Anneler süper ya.. Gitmek lazım.. ?
Bazı şeylere teşhis koymakta zorlanıyorum. Neden-Sonuçlar yürümüyor bazen. Yorumları okuyorum sonra, “acaba aynı şeyi mi anladık? Yooo… Sanırım ben anlamadım” 🙂 İMetaforların öznel yorumları var tabi. Belki de yazar tüm ihtimalleri karşılamıştır. Bana ciddi ciddi düşünme antremanı yaptırıyorsun!!!
Karar verdim.. Çok yalın bir yazı yazıcam altına da büyük harflerle DC’ye yazıcam.. 🙂 ama bu yazı içinde şunu söyleyebilirim.. Bir kitabın bir bölümünde giriş yapıyor yazar anlatacaklarına.. Ön gösterimi intihar olan şeyin hayatını nasıl kurtardığını tarif ediyor. şeyi anlatıyor.. Ayrıca kendinden bahsederken yapıyor bunu.. Reklamlar.. ?
Bana özel yazı! Üzülsem mi, keyfini mi çıkarsam bilemedim:) Ama hak ettim, insan biraz susmayı öğrenmeli 🙂 Güzel niyetine tutunayım gitsin!
Keyfini çıkar yahu.. Hiç üzer miyim seni? Metaforsuz olacak işte 🙂