Ben tembelim! Çünkü, yaratıcı efor sarf etmez. Faaliyet yeteneğine sahibim ama efor sarf etmiyorum.. Küçük düşürücü bir terim biliyorum ama çaba göstermek istemiyorum.. “Miskin’im” hem de “Ağustos Böceği” kadar.. Lakin yaratıcılığımı buna borçluyum! Tekerleği, tembellik buldu derim hep..
Geçenlerde en iyi arkadaşım.. Hiç işi gücü yok, oturup martıları izlemiş!
Dedi ki; “Martılar hiç kanat çırpmıyor! Genellikle işi rüzgar hallediyor..”
Sanki hareketsiz bir fotoğrafa bakıyormuş gibi anlattı. Akışa teslim olmak tembellik mi?
Cehalet mi tembellik?
Mutluluk mu?
Düşünerek geçirdiğimiz zaman, hareket ederek geçirdiğimizden fazlaydı.. Düşünmeden hareket edemiyorduk.. Kahverengi sınıflarda hayat bilgisi dersi alıyorduk.. Konu doğayı korumaktı! Sınıfta her şey doğadan gelirken, en çok kara tahtaya üzülüyordum.. Yeşil ve kahverengi olması sorun değildi ama kara olması çok ironikti!
Sistem denen şeyi öğrenirken çok tembeldim.. Çocuklar ilk dersimiz.. “tembellik insanın en büyük düşmanıdır!” Koca sınıfta bu lafın büyüsüne kapılmış tek bir çocuk bile yoktu.. Çalışkan olmayı hedef gösterip, akıllı olanları çalışkan sanıyorlardı.. Sınıf başkanı seçiyorlardı! Yönetimi ele geçiren çalışkan kimse gördünüz mü hiç? Ben gördüm karıncayiyen! Biri çalışmalarımızı yiyordu..
Tembellik zaman kazandırmaya başlayınca, boş vakitlerimde de tembellik yapmaya başladım.. Çabalamak nafile geliyordu.. Suyun üstünde kalmak için, sırt üstü yatmak yeterliydi.. Kilo almadım hiç ama zayıfladım biliyorum.. Yavaş yavaş amaç gütmeyen yardım kuruluşlarına, içim ısınıyordu!
Daha üretici ve verimli olduğumu kavramaya başlamıştım. Hırslı değildim! Sahip olmak istemiyordum! Gölgenin de güneşin de tadına bakıyordum!
IQ yüksekti bende, şeker tansiyon çok normaldi!
Neticede tek sorunum vardı benim.. O da “Zaman kazanmak!”
Şimdi her şeyin başladığı yere geri dönerken, çabalamadan yarattığım dünyanın tüm çabaladıkları mı boşa çıkarttığını açıkça görebiliyorum.. Dicektim..
Canım arkadaşım!
Canım arkadaşım!
Oh mis!
Sevme, içme ve tembellik dışında, tembellik edelim der Gotthold Ephraim. Ayrıca Paul Lafargue’nin tembellik hakkı kitabı sistemin insanları nasıl tuz buz ettiği karşısında bu hakkın kullanılmasını savunur.
Biraz nefesimiz var boğulacak.
Dünyanın en tembel hayvanı.. kaslarını eşit şekilde geliştiriyormuş.. Ve cidden onca tehlike içinde neredeyse hiç kımıldamadan duran bir yaratık.. Şaşırtıcı..
Farklı bir yaklaşım:) sevdim bunu. Bu yazı da guzel bir yaratıcılık örneği olmuş ?
Özgün koyalım adını 🙂
tembellik temelli bir ütopya tasarlayabiliriz elbet. Kışta güneşe çıkar yazda kendiliğinden bitmiş bir ağacın gölgesindeki kendiliğinden oraya yuvarlanmış taşa oturur yayarız testisleri. Çok sogursa güneye çok isinirsa kuzeye göçeriz. Lakin ölümle olan mücadelemizi nasil kazanacağız? her doğan kendi göbek bağını mı kesecek? kolera, frengi, cuzzam, veba için dirsek çürütmüş üç beş onlukluye ihtiyaç duymayacak mıyız?
Yazının içinde cevabı var aslında.. Bu ütopik bir durum değil.. Gerçek! Ölümle mücadele eden insanda ölecek.. Lakin bu mücadele onların çalışkan olduğu anlamına gelmiyor.. Diyor ki; martı kanat çırpmıyor.. Havada süzülüyor! Bana yaşam tecrübesi kazanmış gibi geldi.. Savaş mı barış mı çalışkan.. Ölüm mü yaşam mı.. Herkese göre değişirde.. Tembellik konusuna yapılan yaratıcılık vurgusu değişmez.. Eğer iyi şartları yaratmazsan daha çok kanat çırparsın ?
ayrıldığımız nokta şu sanırım; ben hayatı mücadele olarak görüyorum. mücadele edip öleni, etmeyip ölene tercih ederim. martı örneği güzel. tekerlek örneği de. acaba diyorum tekerleği icat eden zihin, yıpratıcı bir mücadelenin mahsulu değil miydi?
tanrı önceden insan mıydı? yıpratıcı mücadelenin eseri mi? sadece zihin mi var? irade huy mu? ruh bunun neresinde? hayat mücadelesi bir yerde suyun durulması değil mi? ama insanın bunu fark etmesi uzun zamanını alabilir haklısın.. genç olma yaşlı olma durumları gibi.. bir mağarada zincirinden kurtulmak için bileklerini kırabilirsin ya da sen bileklerini kırdığında seninle aynı mağarada olabilirim.. ve beni kurtarmana izinde verebilirim.. ya da o mağaradan hiç çıkmayabilirim.. bunların hepsi mücadele öyle değil mi? sen martının uçuşunu hayal et ve mahsulün zaten orada senin için olduğunu gör.. ruhuna teslim olan dünya, mücadelene teslim olan zincire benzemiyor.. ne dersin?
Martı örneği için evrim konusuna girecektim ama vazgeçtim ☺ “kimse senin derinliğine inememiştir insan” diyerek susayim musadenle ?
Yazı mücadele içeriyor o yüzden tarif ettim birazda.. ama ne tür bir mücadele onu sen seçiyorsun.. ? Keyf olsun!
keyifliydi, var ol ?
“Düşünerek geçirdiğimiz zaman, hareket ederek geçirdiğimizden fazlaydı.. Düşünmeden hareket edemiyorduk”
Şu tespit benim nasıl daha önce aklıma gelmedi diye hayıflandım. O kadar basit, o kadar naif.
.Ele kola akla sağlık. (Gelişmemiş EQ ile bu yazı çıkmazdı bence:)
Hala IQ yüksek EQ hiç fena değil ama SQ ? teşekkür ederim.. Keyf olsun!